17.01.2017

İl Müftülüğünde Devir TeslimTöreni

Sinop İl Müftü Yardımcısı Fatih Tavlaşoğlu, İl Müftüsü olarak  atanan Ali Hayri Çelik’e düzenlenen törenle görevi  devretti.
Sinop İl Müftülüğü'nde ilk kez düzenlenen,  görev devir teslim törenine İl Müftüsü Ali Hayri Çelik,İl Müftü Yardımcıları Fatih Tavlaşoğlu,Mehmet İzci, Erfelek İlçe Müftüsü Mikail Özkan, Ayancık İlçe Müftüsü Ömer Ergül, Saraydüzü İlçe Müftü V. Yusuf Nayıroğlu,  Gerze İlçe Müftüsü Bayram Karar, Durağan İlçe Müftüsü Safi Çınar ,daire personeli ve Din Görevlileri katıldı.

Devir teslim töreni Alaaddin Camii İmam Hatibi Abdullah Güney’in Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı.

Devir teslim töreninde konuşan İl Müftü Yardımcısı Fatih Tavlaşoğlu “ Bir süredir İl Müftülüğü görevine vekalet etmekteydim. Bu zaman zarfında Diyanet işleri Başkanlığımızın vizyonu ve misyonu  doğrultusunda, sizlerle birlikte Rabbimizin rızasını kazanacak işler yapmaya gayret ettik. Cenabı Hak ecrini mükâfatını zayi eylemesin. Bir süredir vekaleten  yürüttüğüm bu ulvi görevi şimdi asıl sahibine teslim ediyorum. Cenab-ı Hak İl Müftümüz Ali Hayri Çelik’e muvaffakiyetler  ihsan buyurarak, Sinop’umuz için hayırlı işler yapmasını nasip eylesin.”dedi.

Programda  İl Müftülüğü görevine atanması dolayısıyla Ali Hayri Çelik’e Sinop İl Müftülüğü cübbesi, İl Müftü Yardımcısı Fatih Tavlaşoğlu tarafından giydirildi.

Sinop İl Müftülüğü Cübbesini giyen Ali Hayri Çelik konuşmasında şunları söyledi ;        “Başkanlığımızın teklifi ve Sayın Başbakan ve Cumhurbaşkanımızın onayıyla 7 Aralık tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan İl müftüleri Kararnamesi kapsamında Sinop İl Müftüsü olarak atanmış bulunmaktayım. Bizleri bu göreve layık gören tüm büyüklerime teşekkür ediyorum. Rabbim bu görevimizde bizlerin yardımcısı olsun. Bizleri utandırmasın.

وَقُل رَّبِّ أَدْخِلْنِي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَأَخْرِجْنِي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَل لِّي مِن لَّدُنكَ سُلْطَانًا نَّصِيرًا

Kur’an’da Rabbimiz İsra Suresi 80. Ayette; Bir yere girdiğimiz zaman “Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla; çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Bana tarafından, hakkıyla yardım edici bir kuvvet ver.” şeklinde dua etmemizi istiyor. Dolayısıyla biz de yeni geldiğimiz bu ilimizde doğruluğu ve dürüstlüğü şiar edinerek çıkmayı arzuladığımız bu yolda Allah’ın yardımını ve lütfunu talep ediyoruz.

            Allah’tan aldığı vahyi insanlığa taşıyan ilk peygamber Hz Adem’den Hz Muhammed Mustafa’ya kadar bütün Peygamberlerin cümlesine salat ve selam olsun. Hz Peygamberden alıp bu dinimizin güzelliklerini elden ele dilden dile bize kadar getiren Ashabı Güzin, Selefi Salihin, Tabiin, Tebe-i Tabiin, Eiime-i Müctehidin’e cümle sulehaya ve şühedaya selam olsun. Sinop’umuzda şimdiye kadar görev yapan Müftü vaiz, İmam Hatip, Müezzin Kayyım adına tüm hademe-i hayrata selam olsun.

            Eski ismi Hademei hayrat idi ne güzel bir isim. Hayır işlerinin hizmetkarı olan bizler inşallah ecdadımızın isimlendirdiği bu güzel liyakatın nişanına  sahip oluruz.

            Sizlere ilk toplantıda sert bildiriler okumayacağım. Bizim görevimiz atanmışlığı değil adanmışlığı gerektirir. Bizim görevimiz kanun ve nizam zoruyla yapılacak bir iş değildir. Gönüllülükten ziyade kanun ve nizamla yapılacak raddeye geldiyse bu iş bitmiş demektir. Kanun ve nizamdan korkarak iş yapanlar ruhsuz insanlardır.

            Hikemi Ataiyyede: “Allah nezdinde yerini görmek istiyorsan; Allah’ın yeryüzünde seni istihdam ettiği yere bak” denilmiştir. Bizler bu makamlara gelmiş insanlar eğer vazifemizi hakkıyla yapmazsak bunun vebali de büyüktür. Eğer fasık birisi olarak bu makamları işgal ediyorsak bu bizim en büyük felaketimizdir. Mümin güvenilen ve güven veren insan demektir. Ahzap 30 da “Ey Peygamber hanımları! Sizden kim açık bir hayâsızlık, ahlâk dışı davranışta bulunursa azâb onun için iki kat olur. Bu da Allah'a göre çok kolaydır.” buyuruluyor. Peygamber hanımlarına bu ceza iki katı da Peygamber varislerine kaç katı acaba?

Onun için yapacağımız her iş ve atacağımız her adım ile Yüce dinimiz İslam’ı ve onun şanlı Peygamberi Hz Muhammed Mustafa’yı temsil ediyoruz. Omuzlarımızdaki yükün yüceliğini de bilmemiz gerekiyor ağırlığını da… Temsil ’deki hatamız ile İslam’ı ve 14 asırlık İslam mirasını lekelemiş oluruz.

            Makamdan güç almak değil, aslolan makama layık olmak ve makama şeref katmaktır.  "Şerefü’l-Mekani bil Mekin" (Makamların şeref ve izzeti oturanlarla kaimdir)Yani mekânları, mevkileri, resmi koltukları onurlandıran, şereflendiren, üstün tutan gerçek, oturana aittir. Bu şerefe, mesuliyeti büyük göreve layık olabilmeyi Rabbim bizlere nasip eylesin.

            Hiçbir makam kimseye baki değildir. Gök kubbede baki olan hoş bir sadaymış kabilince insanlar ayrıldıkları zaman hizmet ettikleri memlekette yaptıklarıyla ve bıraktıkları eserlerle anılırlar. Bizler Peygamber Efendimizin oturduğu makamın temsilcileri ve onun varisleri olabildiğimiz ölçüde bu makamların hakkını korumuş oluruz.

Bizler bir vilayetin manevi hayatına rehberlik eden şehrin manevi mimarları olarak yeni bir heyecanla, yeni bir aşkla, yeni bir azimle tekrar Karadeniz’in bu şirin ilinde Din hizmetine sizlerle birlikte yeni bir soluk getireceğiz inşallah.

Bizim görevimiz yatmak değil, örtüsüne bürünmüş uyuyan Peygambere " Ey Örtüsüne bürünmüş Uyuyan Kalk da insanları uyar" denildikten sonra ömrünü insanlığa adayan, hayatı mücadele ve tebliğle geçen bir peygamberin ümmeti olduğumuz bilinciyle “Vaktimiz dar acelemiz var” diyerek hemen kolları sıvayıp yorgun yüreklere derman, çorak topraklara rahmet yağmurları olacağız, gönüllerde yeni ümitler yeşertmeye çalışacağız.

Peygamberimizden aldığımız düsturla bin yıllık Müslümanlığımızda insanları kucaklayıcı, barış ve kardeşliğe dayalı İslam anlayışı ile nice insanların gönüllerini fethettik. Bu topraklar her zaman iyiliğin, fedakârlığın, paylaşmanın, affediciliğin, hoşgörünün merkezi, kimsesizlerin sığınağı, gariplerin güvenli limanı oldu.

Bizler devraldığımız bayrağı en yüksek burca dikmenin heyecanı azim ve kararlılığı içerisinde olacağız. Bu milletin umudunu, geleceğini ve dini duygularını çalan hainlerin karşısında olacağız. Bu vatan için gerektiğinde canımızı vermek için gecemizi gündüzümüze katacağız.

Kimseye karşı düşmanlığımız yoktur. Dışlama, ötekileştirme, yabancılaştırma ve yok sayma asla bizim ajandamızda yoktur.  Bizler 23 yaşında İstanbul’u fetheden, İmanla ilmi, mana ile teknolojiyi biraya getirip karadan gemileri yürüten Fatih Sultan Mehmet’in torunlarıyız. Bizler yetmiş iki buçuk milleti kucaklayan aşk eri Mevlana’nın, İnsanların kalplerine gergef gergef sevgiyi nakşeden Yunusların evlatlarıyız.

Dostluğumuz bir ceylanın kalbi kadar yufka olduğumuz gibi ihanet ve alçaklara karşı da bir aslan yüreği taşımaktan geri durmayacağız.

ÖNCE KENDİ İÇİMİZDE KARDEŞLİĞİ TESİS EDECEĞİZ.

Bizler Kur'an'ın rehberliğinde, Hz Muhammed Mustafa'nın izinde ulaşabildiğimiz her yerde bu necip milletin evlatlarına din hizmet vermek için her türlü fedakârlığa hazır olmalıyız. Önce kendi içimizde kardeşliği tesis etmemiz lazım. Kendi içinde kardeşliğimizi tesis etmeden bu milletin birlik ve beraberlik içerisinde olmasını nasıl bekleriz.

Gençlerimizi her türlü zararlı alışkanlıklar ve yanlış dini inanışlardan kurtarmak için azami gayret göstereceğiz. Halkın içinde camide, cemaatle beraber, Çarşıda esnafın yanında, köylerde, görevlilerimizin evinde olacağız.

Din Hizmetinde kendimizi yenileceğiz ve çağın şartlarına göre geliştireceğiz. Değişim ve dönüşüm temel dini sabitelerimiz üzerinde olacaktır.

Her yapılanmada ve her harekette hatta her devrim ve dönüşüm iki unsurdan meydana gelir: Bilgi ve Aşk, bilgiye akıl da diyebiliriz. Birisi aydınlatır, diğeri harekete geçirir. Birisi bilinç ve şuur aşılar. İnsanı bilme ve görme yetileriyle donatır. Diğeri ise güç verir coşturur ve harekete geçirir. Alexis Carrel’in deyimiyle “Akıl ve bilgi bir otomobilin yol gösteren ışığıdır. Aşk ise onu harekete geçiren motorudur. Her biri diğeri olmaksızın bir hiçtir. Özellikle ışıksız motor yani kör aşk, tehlike, facia ve ölüm getirir.

İlim sahibi, donanımlı olacağız bürokratik işlerden daha çok mihrap hizmetiyle ön plana çıkacağız.

Okuyacağız, besleneceğiz ki ümmetin evlatlarına annelik yapalım. Okumayan kendini geliştirmeyen insan hazırını da bitirir ve artık aynı şeyleri tekrar etmeye başlar ve bıkkınlık verir.

Her gün bir yerden göçmek ne iyi 
Her gün bir yere konmak ne güzel 
Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş 

Dünle beraber gitti cancağızım 
Ne kadar söz varsa düne ait 
Şimdi yeni şeyler söylemek lazım

 

Sizler Mesai arkadaşlarım her biriniz birbirinden değerli dava arkadaşlarımsınız. Bizler Müftülük binalarında bürokratik işlemlerden ziyade öncelikle mihrap hizmetinde bulunmak için varız. Kendi aramızda bir ve beraberiz. Çünkü bizler aynı tezgâhta dokunan halının ipleriyiz. Birimiz olmadan diğerimizin başarısı ile bir yere varamayız.

Dünyada Müslümanlar parçalanmış hatta eksik ve yanlış İslam anlayışlarıyla birbirlerine düşman olmuşlar. Bunlara kafa yoran ve reçete sunan Türkiye'den başka kimse yok. Bizler her birimiz kimliğimize güç veren aidiyetlerimizi kaybetmememiz lazım. İslam’ın insanlığın asli değerler manzumesi olduğunu yaşayışımızla, duruşumuz ve vakarımızla göstermemiz lazımdır.

Dünya Müslümanlarının umudu biziz. Dolayısıyla Diyanetimiz güçlü olmalı

ESKİ HAL MUHAL YA YENİ HAL YA İZMİHLAL

Eski Diyanet formatından ve anlayışından uzaklaşmamız lazım. Klasik bu anlayışımızdan vazgeçmeliyiz.

Camilerde fırkalaşmaya, ayrılığa götüren her anlayışlara izin vermeyeceğiz.

Bizler tüm personel olarak her birimiz menziline gitmek üzere yelkenlerini açan geminin kimimiz güverte personeliyiz. Kimimiz Makine bölümü personeliyiz. Güverte bölümünün en yetkili kişisi kaptandır.

Kaptan geminin en yetkili idari amiridir. Gemi ile ilgili, yük ile ilgili veya personel ile ilgili kararları vermeye yetkili tek kişidir. Gemide Süvari BeyBey Baba diye hitap edilir. Babacan ve yol gösterici olup tüm personel onun yol haritası bilgisine güvenir. Onunla birlikteki yolculukta güven duyar. Geminin güvertesinde Kaptan Yardımcısı, Geminin İdari işlerini dağıtan Reisi, Aşçısı ve Temizlik İşleri sorumluları vardır.

Makine bölümünde ise 1. mühendis, 2. Mühendis ve 3. mühendis Elektrik Teknisyeni, Çarkçıbaşı Tornacı ve silici gibi unvanlarda çalışan personeli vardır. Geminin mekanik kısmında yani asıl çarkların döneceği yerde bulunan arkadaşlarımız var. Her küçük çark bir büyük çarkın harekete geçmesi için bekler.

Okyanusun ortasında fırtınalarla boğuşan gemide herkesin yaptığı iş kutsaldır. Hiç kimseyi bu gemideki işinden dolayı kimse küçümseyemeyiz.  Birimiz olmazsa biz bir eksiğiz. Dolayısıyla hepimize düşen görevler vardır. Hiç kimse de kendi işini aksatma hakkına sahip değildir. Yahu ben bugün de silme, temizleme işini yapmayayım diyemez. Çünkü hizmet veren bir makinanın dişlilerinden birisi ben çalışmasam ne olur derse koskoca makine durur. Dolayısıyla hepimiz gemiyi selametle menziline götürmek için aşkla şevkle çalışmak durumundayız.

Peygamberimizin hadisinde buyrulduğu gibi iki katlı bir gemide yolculuk yapan yolculardan alt kattakiler yukarı kattaki suyu almayıp gemiyi delmeye çalışıyorlar. Eğer biz kurum olarak ve millet olarak içinde bulunduğumuz geminin delinmesine rıza gösterirsek toptan helak oluruz. Bu geminin su almasını engellemeliyiz ki menzilimize rahat varalım.

Bu arada şunu da söyleyeyim. Kimse Kaptanın fırtınalarla boranlarla boğuştuğuna bakmaz. Gemiyi sağlam limana çekip çekmediğimize bakar. 

Bizler Kaptan köşkünde oturan Müftüler her şeyden önce bir bürokraside Müdür gibi değil, İslam Ümmetinin en şerefli bir kurumu olan Müfti makamının ağırlığında olmalıyız.

İşlerimizi büyük bir aşk ve samimiyetle yapmalıyız. Atanmış değil adanmış bir hizmet eri olmalıyız. Bir Müezzinimiz Ezanı okurken bugün Ben Bilal-i Habeşi gibi Kâbe’nin damında Mekke’nin Fethi gününde İslam’a ısınacak yüreklerin fethi görevini almış bir kahraman edasıyla okuyacak. Vaizimiz, İmamız Hz Peygamberin makamında olmanın manevi ruh hali ve seçilmiş bir kişilikle orada bulunmanın heyecanını yaşayacaktır.

İşlerimizde heyecan duyacağız. Heyecan duymadığınız işte hayır yoktur.  Şimdi ben buradaki mesai arkadaşlarıma soruyorum. Yeni bir aşkla bulunduğumuz mahalde yeniden camimize gelmeyen insanlara ulaşmak, onların kalplerine giden damarı yakalamak için hizmet seferberliğine var mıyız?

Bizler Zaferden değil seferden sorumluyuz. Camiye yönelmezler diyerek kimseden ümidi kesemeyiz. Bizler umut aşılamaya devam edeceğiz.

İşimiz çok onun için acelemiz var. Ömür sermayesi tükenmek üzere… Rasülullah Efendimiz Ne derdi vardı. Gece yarıları Medine’ye yapılabilecek olası baskınlar için gece dışarlara çıkıp düşmanı kontrol ediyordu. Hangi heyecan Mus’ab b. Umeyr’i Medine sokaklarında durdurmuyordu.

Bu memleket bizim bu insanlar bizim insanımız Osmanlı bakiyesinin nesilleri...

Kimisi unutmuş olabilir değerlerini, kimisi öğrenmemiş, kimisini farklı yetişmiştir. İslam'ın güzelliğini anlatmak için varız bunun için kurumumuz bize nafakamızı veriyor. Herkesin kaygısı ve derdi din olmalı, insanların toplumda yalnızlığına biz sığınak olacağız, sokak çocuklarına biz derman olacağız, camiye bir gün gelmemiş köşe başında sızmış insanları kınayıp yolumuza devam etmeyeceğiz. Durup hal hatır sorup nasıl yardımcı olabilirim diyeceksin ki ayıldığında duyunca ona yardımcı olan bir hocaymış o insan artık senin ihsanının esiri olur.

Hayatta kusursuz, noksansız, hatasız insan yoktur. Hepimizin, tek istisna olmadan hepimizin zayıf tarafları vardır. Ya tamamlanacak eksik taraflarımız ya da törpülenmesi gereken sivriliklerimiz vardır. İşte o zaman hoşgörü imdada yetişir. Hoşgörü ile birbirimizi sevebilir, sayabiliriz. Kabul edebiliriz.

Hoşgörünün olmadığı yerde sevgi de yoktur, saygı da. Yunus Emre “taş gönülden ne biter?” diye sorar. Tabii hiçbir şey... Önemli olan o taş gibi gönlü ipek gibi yumuşak bir hale getirmektir. İslâm’ın insanlığa sunduğu güzelliklerle bu sağlanır. Bir zamanlar taş gibi olan o insan gönlü, sevginin, saygının, hoşgörünün çiçeklendiği bir mübarek mekân olur. Nefsin egemenliği yıkılır. Yerini aşk alır, ihlâs alır, şefkât, merhamet ve hizmet aşkı alır.

Gerek şahsen, gerek toplum halinde huzur içinde yaşamak istiyorsak, mutluluğun güzelliğini tatmak istiyorsak, hoşgörü kapısından geçmek zorundayız.

Bize göre yaratılmış, ne bir insan vardır ne bir toplum. Kiminle tanışırsanız her mekânda her zaman ayrı ve farklıdır. Hani bir söz vardır. Derler ki; boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım. Hoşgörü sahibi değilsek, ömrümüzün sonuna kadar çırpınırız; üzümün çöpü var, armudun sapı var diye... Zaman gelir göçer gideriz, sevmeden, sevilmeden, saymadan, sayılmadan, huzuru, mutluluğu ve güzelliği idrak edemeden. Bütün çevreye nefsin, egonun gözlüğü ile bakınca sonuç hüsran olmaya mahkûmdur. 

İLİMİZİN SOSYO KÜLTÜREL ŞARTLARI GÖZÖNÜNE ALINARAK BİRÇOK PROJE HAZIRLAYACAĞIZ.

BÖLGE KOORDİNATÖRLERİMİZ OLACAK

10 kişilik bir grup bir de Reisi olacak

Gençler önceliğimiz olacak. Her görevlimiz her ay Gençlerle yaptığı etkinliğin raporunu takdim edecek.

Örneğin: Her hafta 6-7 gençle bir yerde oturup bir ayet bir hadis okunması bile yeterlidir.

Her Hafta Kuran Yolu Tefsiri aranızda okuyacak haftada bir çaylı sohbet toplantısı yapacak ve durum değerlendirmesi yapacaksınız.

Esnaf ve Gençler sohbet grubumuz olacak.

Cenaze, Hastane, Huzurevi ekibimiz olacak

İmam-Hatip Lisesi ve İlahiyat Fakültesi Sorumlularımız olacak

Ortaokul ve Lise sorumlularımız olacak

HER ÖĞRENCİYE ULAŞACAĞIZ. Kandil Gecelerinin gündüzünde küçük bir hediyeyle okullarımız ziyaret edilecek.

Sabah Namazı buluşmaları düzenleyeceğiz.

Bu hizmetimizde ayağıma dolaşan her taş bir günahımızı affettirecek, her kaygı ve tasa derecemizi yükseltecek Hz Peygamberin Makamının yüceliğini taşıyacağız.

Bu günden itibaren açtığımız yeni sayfayla çıkacağımız bu kutlu yolculukta Rabbim yardımcımız olsun. Hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum Allah’a emanet olun.”dedi.

Camiler ve Din Görevlileri  Derneği Başkanı İsmail Aksoy İl Müftüsü Ali Hayri Çelik’e hoş geldin diyerek yeni görevinde Cenab-ı Haktan Muvaffakiyetler ihsan etmesi temennisinde buludu. Akabinde Gerze İlçe Müftüsü Bayram Karar’ın yaptığı dua ile devir teslim töreni sona erdi.